Her şeyden önce Lady Dudley’in, Fransız kadınını öbür kadınlardan ayıran ve birçok ülkedeki sevişme tarzlarını deneme fırsatı bulmuş kimselerin düşüncelerine göre onu sevilmeye daha layık hale getiren bir konuda yaşama zekası konusunda pek yaya kaldığımı ifade ettim. Gerçekten de bir Fransız kadını aşka tutuldu mu bambaşka bir yaratık haline gelir; övgüler düzülmüş şuhluğunu aşkını süslemekte kullanır;o kadar tehlikeli olan gururunu feda eder ve bütün gücünü sevmek uğrunda kullanır. Sevgilisinin çıkarlarını, kinlerini, dostluklarını benimser; kanunlardan anlar, kredi mekanizmasını kavrar, bir bankerin kasasını boşaltıverir. Çılgın ve müsriftir belki, ama onun ne bir hata yaptığı nede tek kuruşunu sokağa attığı görülecektir: analık, dadılık, hekimlik hizmetlerini bir arada görür ve bütün değişik işler sırasındaki halleri, sonsuz bir aşka kök salan mutlu bir güzellikle doludur. Başka ülkelerin kadınlarına özgü olan erdemleri kendinde toplar ama bu karışıklığa zekasıyla bir birlik kazandırır; can veren, mümkün kılan, haklılaştıran,çeşni sağlayan, bir tek hareketin ilk zamanına dayanan bir duygunun monotonluğunu gideren Fransız tavrını her şeye yansıtır; durmadan sever Fransız kadını, durmadan dinlenmeden, yorgunda olsa, kalabalık içinde de olsa, yalnız da olsa hep sever; onun susuşu bile konuşmadır, gözlerini yere eğse de sizi süzüyordur; içinde bulunduğu durum, konuşmasını, bakmasını yasaklamışsa, bu kez düşündüklerini ayaklarıyla yazacaktır bastığı toprağa; yalnızken aşkını uykuda bile söyler ve bütün dünyaya kul eder aşkını
Vadideki Zambak/ Honore de Balzac