Kapitalizm, her şeyi metalaştırıyor, her değeri kullanıyor. En sevdiğimiz insanları bile paraya çeviriyor. Sevgiler Günü, Anneler Günü derken son yıllarda hayatımıza Babalar Günü de girdi. Ne kadar zamandır Türkiye’de Babalar Günü kutlanıyor, açıkçası çok net değil. Ancak ne zaman ki pazarlamacılar babaları da bir satış aracı olarak görmeye başladı, Babalar Günü daha çok gündeme geldi.
“İnsanların babalarına özel bir gün ayırmasının ne sakıncası olabilir” sorusu hemen akla gelebilir. Tabii ki bu bir sorun değil. Ancak TV’lerde, gazetelerde, radyolarda, internet mecralarında her yerde Babalar Günü değil, bir alışveriş festivali yaşanıyor havası yok mu? Gazetelerin eklerinde, babalara dair herhangi bir makale, radyolarda program, tv’lerde gündem olarak görüyor musunuz? Ama her yerde babanıza şunu alın, mutlu olsun mesajı var.
Bir baba, emin olun, sizin alacağınız bir hediye nedeniyle mutlu olmaz, sevinmez. Bir baba evladının yanında olmasından, bir öpücük kondurmasından mutlu olur. Bir baba, pahalı bir saat yerine “babacım” diyen bir sesi tercih eder. Bir baba pahalı bir ceket yerine oğlunun “ günaydın baba” demesini tercih eder.
Özel günler, moda deyimiyle alışveriş çılgınlığının yaşandığı günler oldu. İş o kadar ileriye vardı ki Kankalar Günü bile var artık. Bir mazağa zincirinin “ biz de bir gün bulalım” mantığı ile uydurduğu Kankalar Günü henüz daha çok popüler değil; pazarlamacılar önümüzdeki yıllar da bunu da iyi pazarlayacaklardır. Biz de ne olduğunu anlamadan hemen hediye almaya koşacağız.
Babalar Günü Koleksiyonu, babalar günü indirimi, babalara özel tatil, babalar gününe özel takım elbise, babalar günü yemeği… Liste böyle uzayıp gidiyor. Siz siz olun, önce babanızın kıymetini bilin, hediye mi alacaksınız, alın! Ama içi boşaltılan bir gün için almayın, başka bir zaman, hiçbir özel günü dikkate almadan alın! Ara sırada da Can Yücel’in şu şiirini mırıldayın yeter
BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM…
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezberledim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu
40’ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbul’a
Bir helalleşmek ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim…