Stratejik İmaj ve Stil Danışmanı, Yaşam ve Oyuncu Koçu
http://www.facebook.com/fulyaozturkplacing
http://twitter.com/FOzturkPlacing
fulyaozturkplacing@gmail.com
EVİM, GÜZEL EVİM
Bir müşterimin evinin fotoğraflarını gördüm. Bu yazıyı da onun izniyle yazıyorum. Bana evini nasıl daha fazla iyileştirebileceğini soruyordu. “İyi nedir?” diye sordum önce. Rahatlık mı? Konfor mu? Az eşya mı? Çok eşya mı?
Cevabı çok basit aslında. Ev sizin kendinizi ‘yuvada’ hissetmenizi sağlıyorsa ‘eviniz’ olmuştur. İster toplu ister dağınık, ister az eşya ister çok eşya, siz kendinizi rahat hissediyorsanız o evinizdir.
80’lerde salonuna girip şöyle bir yayılarak oturamadığımız salonlarımız vardı. Çocukken kapılarını açıp içine girmemizin bile yasak olduğu salonlarımız. Ya da misafir odaları… Ev için dört oda bir salon ya da üç oda bir salon diyemediğimiz çünkü asla göremediğimiz salonları olan evler… Evet bu arada dört oda salon evler inşa edilirdi 80’lerde. Şiimdiki gibi iki oda bir salon, bir A4 kağıdı kadar penceresi olan evler değildi.
Nesilden nesile boy attıkça, daha uzun boylu oldukça daha nefes alınmaz kutu gibi apartman dairelerine proje veriyorlar artık inşaatlarda. Arsaya baksanız büyük ama garaj yeri ihtiyacı var. Çok önemli! Yani bizler sırf kapımız önündeki otomobil rahat etsin, açık garajda rahat uyusun diye evlerimizin metrekarelerinden bilerek isteyerek kısıyor ve bunlara ‘modern binalar’ (!) diyoruz!!
Evlerin konforu ulaşımla da bağlantılı artık biliyorsunuz. Metroya yakın, trene yakın, markete çarşıya yakın, caddeye yakın… diye tanımlarken bir yıldız daha koyup beş yıldızlı yapıveriyoruz evimizi. Ulaşım özellikle çalışanlar için çok önemli. Artık ulaşım araçları kalabalık, en tenha yerlerde bile üç otomobille trafik sıkışıklığı olası… Bu sebeple çalışan kişi sabahları bir saat daha uyuma hayaliyle ve iş çıkışı gezmeye ya da eve dönmeye kolay olacak yerler seçiyor.
Aslında bu konuda yanlış da yapmıyor değiliz. Metro, tren biraz daha, şöyle 100 adım kadar uzakta da olabilir. Yürüyüş yaparken bir miktar oksijenle ciğerlerimizi ve beynimizi yenileyebiliriz. Yürürken omurgalarımızın dikliğini sağlayabiliriz. Bacak kaslarımızı çalıştırıp daha sağlam ayakta durabiliriz. Ama günümüz modern insanı her şeyin çabuğundan yana, bir tek uykusu hariç!
Yemek çabuk (fast food), aşklar çabuk (bugün biri yarın öteki – ki bu aşk değil sayın okuyucular), yol çabuk (eve en yakın iş aramak), kitap çabuk (mümkün olan en ince kitapları satın alanlar var), müzik çabuk (ya da hızlı demeliyiz, yüksek ritm), içilen içkiler çabuk (shot’lar bir moda bir moda)… Gider bu böyle… Sonra da hayatı bir an olsun yavaşlatabildiğimiz, dinlendiğimiz evimizin daha iyi olmasını diliyoruz. İyi ev sizi mutlu eden, sizi yansıtan ve en önemlisi bu hayat hızını yavaşlatarak dinlendiren evdir diyorum; nasıl göründüğü önemli değil aslında…